28 Mart 2014 Cuma

YAZI DİZİSİ / HALI SAHA FUTBOLU (4)

Beden ve terbiyeci Prof.  Dr. İSMAİL KERPİÇ
Uzun yazı dizimizin sonuna geldik, bu hafta, geçtiğimiz hafta kaldığımız yerden başlayarak mevzuyu kapatıyoruz.

TOP KAPTIRMA

Halı saha futbolu kolay bir oyundur diye yazmıştık, bunu şöyle açabiliriz:

Amaç gol atmaktır, bu amacı engelleyici unsurlar izah etmeye çalıştığımız gibi, son derece gevşektir, çoğu zaman yok seviyesindedir. İşi zorlaştıran, yardım kabul etmeme zihniyetidir.

Hücuma kalkan bir takım, nihayetinde topu tek kişi kullanacak olsa da, bütün unsurlarıyla ileri çıkar; belki top gelir ümidi, halı saha topçusunu her daim sahada tutan yegâne ama fuzuli bir umuttur. Ekseriyetle böyle de olur. Takım bir bütün olarak ileri çıktığında, topu götürme işini üstlenen kişi, gidebildiği yere kadar kendi götürmeye çalışır, gidemediği yerde de topu kaptırır.

Cengâverâne bir koşuyla götürmeye çalıştığı topu kaptırdığında üstüne ani bir durgunluk çöker, ellerini beline koyup yere bakarak kendi etrafında döner ve ağır adımlarla dönüş yoluna çıkıp olacakları izlemeye başlar. Bir yandan da, içinde kendi olmayan birtakım unsurlara, belki dış mihraklara veryansın etmektedir...

Bu esnada olacaklar da aşağı yukarı şöyledir: Topu kapan taraf, golü atmaya hevesli 4-5 oyuncusuyla, ileri çıkamamış tek savunma oyuncusu ve biçare kalecinin üstüne doğru gider. Top elbette, topu kapan oyuncudadır ve tek savunma oyuncusu da gayri ihtiyari ona doğru hareketlenir. Sahanın öbür yanında, yani savunma tarafından kimsenin olmadığı yanında, birkaç futbolcu aniden gelen bir enerjiyle rakip kaleye doğru harekete geçmiş, top gelirse ne yapacağının hayallerini kurmaya başlamıştır.  

İşte böyle akınlarda, topu taşıyan oyuncunun topu o tek savunma oyuncusuna kaptırdığı nadir değildir – hatta belki bir halı saha kanunudur ve bir savunma oyuncusunun yegâne zafer imkânıdır.

Kaptırmamayı başaranlar da, evvelki bölümlerde andığımız karizmatik golün peşinde, tercihlerini mesafeli bir şuttan, yahut kale çizgisine kadar inmekten yana kullanırlar. Çok yardımlaşmacı olanlar en uzaktaki arkadaşa falsolu bir orta da kesebilirler[1].

Şutu az farkla dışarı gidenler yahut kaleciye estetik bir kurtarış yapma imkânı verenler, hele direkte patlatanlar çok doğru bir şey yapmış gibi “nasıl kaçtı be!” bakışı atarken muhakkak incelenmelidir: İki el iki yanakta, ağız yarı açık, gözlerde ıslak bir mutluluk ifadesiyle, tek tek bütün takım arkadaşlarının gözünde bir takdir ifadesi ararlar… lakin çoğu zaman bulamazlar.

TOPÇU NAMUSU

Halı saha topçusunun namus ölçütlerinden biri, geriye oynamamaktır. Çünkü bu, işi fazlasıyla basitleştirir ve tadını kaçırır. Çeşitli vesilelerle temas ettiğimiz gibi, gerçek futbolda esasen, rakip takımdan top kapmaya dayalı bir anlayış mevcutken, halı sahada top kapma mücadelesi en önce takım arkadaşlarına karşı verilir. Elbette rakiple de bir mücadele yok değildir. Dolayısıyla top son derece kıymetlidir ve onu ele geçiren oyuncu asla ve kat’a bir geri pasıyla tatmin olamaz; dünya tarihine geçecek bir gol yaratmanın piyango biletidir o, hiçbir suretle çöpe atamaz.

Bu nedenledir ki, örneğin savunmada baskı yiyen futbolcu, yediği baskı nedeniyle sahanın çeşitli yerlerinde bir tenhalık olması gerektiği mantıki sonucunu çıkarıp topu oralara atabilecek, gerideki yüzü dönük arkadaşlarına pas atmak gibi delilik belirtileri göstermez. Baskı yapanlara karşı bir iki çalım girişimiyle topu kaptırıp; gol olmamasını rakibin kendi kendine çıkaracağı zorluklara bağlamayı tercih eder[2]. Gol olursa da olur, en nihayetinde, bir “pardon” meseleyi halledecektir.

SONUÇ

Halı saha futbolunu, akrabası gibi göründüğü gerçek futbolun kolektif mantığından uzaklaştıran temel neden, bir hedef birliği olmamasıdır. Takımdaki oyuncu sayısı kadar hedef olunca, esas rekabetin takım içine kaydığı, dolayısıyla kavgaların çoğunlukla rakip takımla değil, takım arkadaşlarıyla yaşandığı, ama yine de gollerin ve galibiyetin bir takım olarak kutlandığı garip bir oluşum çıkar ortaya.

Evet, kazanan takımda olmak bir memnuniyet duygusu yaratır ama, hangi takımda olduğu fark etmeksizin, sadece gol atanlar, karılarının yanına muzaffer bir edayla dönme ayrıcalığını yaşarlar.

Gerçek futbolda hedef birliğini sağlayan ve oyuncuların bireysel tercihlerinin takım faydasını zedelediği durumları cezalandırma yöntemiyle yönetme yetkisi olan bir komutan vardır: Teknik direktör. İki takım arasındaki adaleti sağlamak için bir “hakem” söz konusuysa, bir takımın içindeki adaleti de teknik direktör sağlar; bireysel tercihlerin dozunu ve dengesini ayarlar.

Halı sahada teknik direktör yoktur, bazen bu role soyunan oyuncular olabilir. Bu tip oyuncuları maç esnasında sürekli konuşmalarından ve herkese ne yapacağını söylemelerinden ayırt edebiliriz. Takım duygusunu artırmak ve bireysel çıkıntılıkları engellemek gibi bir göreve soyunduklarını düşünürler.[3] Ama çoklukla bu şahısların diğer oyuncuların egolarını kendi egolarına biat ettirmeye çalıştıkları vâkidir. Bunu gizleyemeyenler oralarda pek barınamazlar. Kimi oluşumlarda doğadan gelen bir itibarları vardır ve bu halleriyle kabul görürler, yahut idare edilirler. Kimi oluşumlarda ise bu role kendi inisiyatifleriyle soyunanlar sonunda sağlam bir dayak yemek suretiyle normalleşmek zorunda kalırlar.




[1] Pilgrimson, Ottman, Barriers ahead of short thinking, Pinguin, 2001.
[2] Aypardon, Fuat, Toplu Hücum Derkenki Top Bildiğimiz Top mu? Kayıkhane, 1993, c. IV, s. 1321.
[3] Belge, Cihan, A.g.e., 2003, s. 59-61.

2 yorum:

Fenasi Kerim dedi ki...

Hocam kitap olarak ne zaman piyasaya çıkacak? Bizim topçulara dağıtmak istiyoruz... protokolden de hurşutspor'a bi kaç tane gönderirsiniz diil mi muhterem hocam... saygıyla...

feridun çakırgil dedi ki...

şöyle bir bilimsel çalışmanın sadece bir yorum alması utanç verici... bravo hocam, kaleminize sağlık.