Abbas BALABAN |
Bir taksiye atlayıp hızla maça yetişeyim derken üçüncü köprüde takıldım kaldım! Ayakları dikmişler, yol mol yok. Oralı bir balıkçının teknesiyle Garipçe tarafına ulaşana kadar, anlayacağınız, maçı kaçırdım. Bari televizyondan izleyeyim diye Anadolu Kavağı taraflarında Kahraman adında bir lokantaya girdim.
Kalkanı meşhurmuş, ama bizim alışık olduğumuz gibi tavada değil, kömür ateşinde bütün olarak pişiriyorlar. Olmaz demeyin, bakın, ben dedim;
dedim ama Şef garson Zihni Bey bana göz kırptı, "hele bir deneyin, Abbas bey," dedi.
Zihni Bey işini biliyor, balık kültürüne de son derece hâkim.
Ben 62 yıllık hayatımda böyle bir kalkan yemedim sevgili dostlar. Enfesti. Lakin balığa sıkmak için limon istediğimde Zihni Bey'den küçük bir azar daha işittim. Sıkılmazmış.
Ahtapotun kolundan bir ızgara yapmışlar, "aman Abbas beyciğim," dedi Zihni bey, "vallahi kimselere vermiyoruz, size özel..." Şahaneydi... Hamsi ızgaranın böylesini ben Trabzon'da yemedim.
Bu arada maç başlamış, ben yemekten kafamı kaldırıp da ekrana bakana kadar da 2-0 olmuş. Nartallo kılıklının gol sevinciyle santraya koşuşunu gördüm.
Bu maç kopmuş arkadaş diye yemeğe konsantre oldum. Zihni Bey, kendi yetiştirdikleri domateslerden getirdi, kokusu beni 70'lere götürdü... Zeytinyağını kendi yapıyor, sirkesini kendi yapıyor. Bunlarla hazırladığı domates salatasının da tadı bambaşka oluyor haliyle.
Getirdiği o lezzetli ekmeği soğanlı domatesin sirkeli suyuna batıra batıra yerken kendimden geçmişim. Kafamı tekrar televizyona kaldırdığımda, Nartallo kılıklıyı sağa sola bağırırken gördüm. Köşede skoru görünce gözlerimi ovuşturdum, masadakilere kendimi çimdiklettim.
Nartallo'nun takımı 5 olmuş ama bizimkilerin karşısında 14 yazıyor!
Kalan 10 dakikada kaç tane daha attılar ben sayamadım.
Tabii Hurşut geldi aklıma, ben ona en çok mor rengini yakıştırırım.
Bu arada maç bitti, ben de hesabı istedim.
Galibiyetin keyfi bilmiyorum benim yüzüme vurdu mu...
Ama hesabı ödedikten sonra ben de Hurşut'un morundan geri kalmıyordum
.