29 Mayıs 2014 Perşembe

DUYURU

Yazarımız Abbas Balaban girdiği gülme krizinden çıkamadığı için yazısını gönderememiştir. Yakın çevresinden edindiğimiz bilgiye göre, bu krizden çıksa bile bundan böyle iletişimspor futbol müsabakalarını izleyip yazması tıbben mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, son yazısında üstü kapalı bir şekilde dile getirdiği vedasını hakikatin ta kendisi olarak anlamamız gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

İletişimspor yayın organı olarak, en kısa zamanda, Abbas Balaban dostumuzun yerini dolduracak yeni bir yazar bulacağımıza kimsenin kuşkusu olmasın.

İletişimspor halkı her şeyin olduğu gibi yazarların da en iyisine layıktır. Yönetim kurulumuz bu konuda ne gerekiyorsa en kısa zamanda yapacaktır.

Abbas Bey'e de, yayın organımıza bugüne kadar verdiği katkılar dolayısıyla en içten şükranlarımız sunar, kendisine acil şifalar, yakınlarına başsağlığı dileriz.

2014 22. hafta puan durumu



28 Mayıs 2014 Çarşamba

28.5.2014 tarihli müsabaka ESAME LİSTESİ, KAPTANLAR ve KADROLAR...

Zor bir hafta: Toplam 13 başvurunun 2'si kadrodan çekilince kalan 11 kişiye Samet, Ulaş ve Resul beylerin eklenmesiyle 14 kişilik yeter sayıya ulaşıldı.

11 kişinin katıldığı, aşağıda görüntülerini izleyebileceğiniz çekiliş sonunda kaptanlar belirlendi.


Sonuç olarak, Can ve Suat beyler bu haftanın kaptanları seçilirken, ilk seçim hakkı da Can Bey'in oldu.

Buna göre kaptanlar ve esame listesi aşağıdaki gibi teşekkül buyurdu:


27 Mayıs 2014 Salı

Flaş... Flaş... İletişimspor'da Şok

Futbolcu arkadaşlarımızdan Osman olanı, 27.05.2014 tarihli antrenman maçı esnasında ayağını burkmuş olup, kadrodan affını istemiş bulunmaktadır.

Kendisi bu hafta Bayern Münich'in doktoru Wolfgang Bey'e muayene olacak ve sakatlığın istikbali bu tetkikler sonrası ortaya çıkacaktır. Ancak ilk belirlemelere göre 1-2 ay oynaması mümkün görünmemektedir. 

Tüm İletişimspor camiası adına, genç arkadaşımıza acil şifalar dileriz!


Talihsiz sakatlık

Bir son dakika haberine göre Kemal bey de kadrodan çıkmıştır...

26 Mayıs 2014 Pazartesi

28.05.2014 tarihli müsabaka başvuruları KAPANMIŞTIR

Başvuruda bulunan arkadaşlardan Osman ve Kemgök olanları kadrodan çıkmışlardır.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

23 Mayıs 2014 Cuma

Hurşut'ça / İNDİM MADEN OCAĞINA GENÇ BİR İSPANYOLLA

Hurşut Atamayır
Manisa ilinin kuzey kapısıdır. kuzeyden, Balıkesir'in Savaştepe ve İvrindi ilçelerine komşudur. güneyinde Akhisar, Kırkağaç bulunur. İzmir'e 135 kilometre mesafededir. yazlar sıcak ve kurak; kışları ılık ve yağmurlu geçer.

Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde, Gelsenkirchen kentine bağlı idari bölgedir. 2,968 kilometrekare büyüklüğündedir. 2012 sonundaki nüfus sayımına göre 19.515 kişi yaşamaktadır.

anlamayanlara anlatayım: biri Soma, biri Schalke. ikisinde de defalarca bulundum. Soma Linyitspor-Somasspor derbilerini bilhassa kaçırmazdım.

hiç unutmam, yıllar önce Linyitspor altyapısında kara kuru bir çocuk. pek yetenekli (bilen bilir, futbolcuyu ayak serçe parmağından tanırım). "adın ne" diyorum, "me llamo Raul" diyor. bildiğim diller arasında İspanyolcamla bilhassa gurur duyarım, çocukla derhal sohbete girişiyorum. büyük teyzesinin eniştesi Somalıymış, onların yanına tatile gelmiş. enişte de bu dil bilmez, gelenek bilmez çocuk tatilde yalnızlık çekmesin, futbolun dili evrensel diye götürmüş bırakmış Linyitspor altyapısına. maksat çocuk oyalansın. enişteyi buldum. "amannnn," dedim, "sen ne yaptın? bu çocuk bir pırlanta". madenci enişte, "beyim," dedi, "pırlanta bize düşmez, biz anca kömür çıkarırız. oğlanı da oyalansın diye gönderdik işte."

onca dil döktüm, yok. Linyitspor yöneticisi arkadaşlara "kaçırmayın" dedim nafile. en sonunda Raul'e, "evladım Madrid'e dönünce anana babana söyle seni futbolcu yapsınlar, büyük yeteneksin. vamos, adios" dedim.

yıllar sonra bir gün telefonum çaldı. "puedo hablar con Hurşut?", "benim, buyur" dedim. arayan bizim Raul. topçuluğunu, golcülüğünü falan hep takip ettik tabii. arada yılbaşlarında falan kart atardı ama ilk defa arıyor. "hayırdır evladım" dedim. dedi, "abi ben Schalke'ye transfer oluyorum. futbola senin sayende başladım, topla ilk buluştuğum takım da bir madenci takımıydı, bitirirken de öyle bitireyim diyorum. bu mutlu günümde seni mutlaka yanımda istiyorum." vefalı çocuk... (gerçi futbolu orada bırakmadı ama olsun)

Raul'le Schalke'de madene inmişliğimiz var...
 
"ne anlatıyorsun" diyenler arada çıkıyor, "oku da gör" diyorum...

ben şahsen yönetimin altyapı yatırımını koşulsuzca destekliyorum. genç yetenekleri tespit ve teşhis etmek her zaman kolay değildir. bazen manavın toktoklamasıyla hakiki diyarbakır karpuzu aldığınızı sanırsınız, halbuki kelek çıkar.

şimdi havalar güzelken, herkes maçlara gelme hevesine kapılmışken genç çocuklara laf sallamak en kolayı. oysa idareciliğin ince bir zanaat olduğunu bilenler gerek "yaz tatiline gitçemmm gelemiyommm"cuları gerek "kar çok yağdı arabayı çıkaramadım"cıları öngörüp hamle yaparlar. o yapılan hamlelerin meyvesi iyi olmuş, kötü olmuş mesele o değil. mesele, adı Raul olsun, Samet olsun, Resul olsun, neyse artık, yıllar sonra telefonunuzu çaldıracak bir çocuğun olması. yoksa "hastayım başımda da kimsem yok" diye sayıklayıp durursunuz maazalah.

22 Mayıs 2014 Perşembe

Tribün Eksperi Abbas / YOL BİTİYOR MU

Abbas Balaban
Anlaşılmazlık hastalığım ikinci haftasını doldurdu. Maaşallah, geçmiş olsuna gelenim de yok; kendi kendime, hasta yatağımda öylece anlaşılmıyorum artık...

İki hafta evvel ani bir Kıvanç atağıyla başladı hastalığım (tıp dilinde Attakum Nartallus). Maçı seyrederken gülme krizlerine giriyordum; dengemi kaybedip oturduğum yerden düşmüşlüğüm falan...

İkinci hafta bir Samet atağı bindi üstüne; kriz büyüdü... Bir yandan gülmekten ölme sınırında yaşarken, bir yandan da siz sevgili okurlarıma yazılarımı yetiştirmeye çalışıyordum. Hastalık hali işte, demek başarılı olamamışım; yazmışım ama anlaşılmamışım...

Duydum ki bu Samet'i futbolcu diye öven biri de varmış.

Kimmiş diye araştırdım; yine gülmekten yataklara düştüm. Bizim Nartallo'ymuş canıım!

Kriz yakama yapıştı... geçmiyor!

Bu hafta daha da kötüledim sevgili okur. İki atak birlikte; iki seksen yere serdi beni! Aynı takımda Nartallum ve Samet; o takım bir futbol sahasında, hem de utanmıyor, gerçek bir rakip karşısında futbol oynamaya heves ediyor.

Vaktiyle, Harlem basketbol takımı vardı; gösteri maçı yapardı, rakip diye de sahaya göstermelik bir "şey" çıkardı. Burada da öyle bir durum oluyor; bu dediğim "Nartallolu takım" hem rakibi "Harlemleştiriyor" hem de kendi kendini bir komedya ekibi gibi gülünçleştiriyor...

Yahut evet, ben hastalandım, gülme krizinden gülme krizine giriyorum, katiyen çıkamıyorum.

Ağzımı yüzümü toplayamıyorum.

Nihayet yukarısı galiba bana artık bu işi bırak demeye getiriyor.

Hastalık ağzımın tadını da bozdu, seyrettiğim toptan keyif alamıyorum.

Ama yine yazıyorum, tutamıyorum kendimi...

Anlaşılmayacak bir şey yok; hastalandım diyorum, bir de seyrettiğim toptan keyif almıyorum diyorum.

Atla deve değil.

2014 21. hafta puan durumu



21 Mayıs 2014 Çarşamba

21.05.2014 tarihli müsabakanın ESAME LİSTESİ ve KAPTANLARI

12 kişilik katılım hükümetimizin gayretleriyle kazandırılan Samet ve Ulaş takviyesiyle 14 rakamına bir kez daha ulaşmıştır. Seda hanımın yaptığı çekiliş sonucunda ilk seçim hakkı Müçü beyde olmak üzere Müçü ve Cem beyler kaptan seçilmiştir.

Hayırlı maçlar dileriz.


20 Mayıs 2014 Salı

"Hepimiz Hüsnü Paşayız..."

Mahmut Bavulsu
20 Mayıs günü  İletişimspor'a girenler belki hemen fark edilmeyen ancak dikkatle bakınca hemen görülen bir hacker saldırısına tanıklık ettiler. Logodaki bütün futbolcuların kafaları Hüsnü Paşa olmuştu! Bu işin arkasında kim ya da kimler, hangi güçler vardı?... Mahmut Bavulsu araştırdı, yazdı... 


İletişimspor'un ilerici yönetiminin fitbolcuları daha da motive etmek üzere dünyadaki son teknolociyi kullanarak hizmete soktuğu "Maçın Yıldızı" uygulamasının sonuçları pazartesi günü açıklanır. maçın yıldızı seçilen fitbolcunun resmi çarşamba gününe kadar sitede durur.

20 Mayıs'ta da her şey normal başladı: maçın yıldızı seçilen Hüsnü Paşa'nın fotosu sağ sütuna konuldu. ancak ne olduysa ondan sonra oldu. Hüsnü Paşa'nın maçın yıldızı seçildiği son oylama sonrası site hacklendi ve sitedeki belli başlı fotoğraflar Hüsnü Paşa'ya dönüştü. Hatta logo fotoğrafı olarak kullanılan takım fotoğrafında herkes bir anda birer Hüsnü Paşa oluverdi.

hepimiz Hüsnü'yüz...



konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz bilişim uzmanı Ragıp Efbeş, sistemin adeta bir ortaçağ kalesi olduğunun altını çiziyor: "İletişimspor'un server'ları inanılmaz güvenlidir. üç-beş çapulcunun saldırısına bana mısın demez. siteye kim, ne zaman girmiş, nerelere bakmış bunların hepsinin bilgisi sistem kaynaklarımızda var. ancak insanlık timsali eşbaşkanlarımız bizden bu bilgilerin hemen imha edilmesini istiyor, biz de saklamadan imha ediyoruz."

hatta maçın yıldızı oylamasında mükerrer oy verdiği tespit edilen bazı isimler eşbaşkanlığın önüne dosya olarak gitmiş: "yönetime bir rapor halinde sunduk bunu. bazı kimselerin bilgisayarlarını ellerinden alma önerisi götürdük. ancak eşbaşkanlarımız kesinlikle reddettiler. gerçekten inanılmaz demokrat insanlar." 
 
Efbeş'in anlattıklarından çıkardığımız sonuca göre sitede bir güvenlik zaafı söz konusu değil. kendisine de soruyoruz bunu. Efbeş hafifçe tebessüm ediyor: "bakın, dünyada hacklenemeyecek sadece tek bir site vardır. adresini vermeyeyim, ama www.iletisimspor şeklinde başlıyor!"

Efbeş'in bu sözleri kafamızı kurcalıyor. yani site aslında hacklenmedi mi? o halde Hüsnü Paşa kafalarını siteye kim koydu? araştırmalarımızı derinleştirerek usta fotoşokçu Erdoğan Recep'in yanına gidiyoruz. "yıllardır fotoşok işindeyim, bu kadar iyisini görmemiştim" diye söze giriyor Recep. "ben yıllarca miting fotoşokçuluğu yaptım. bizim alanımızdaki en zor fotoşoklar bunlardır. büyük profesyonellik ister. ancak bu, profesyonel ötesi. böyle bir işi tüm dünyada yaptırabilecek tek bir güç var, İletişimspor eşbaşkanlığı!" diyor.

Erdoğan Recep'in sözleri büyük resmi görmemize yardımcı oluyor. eşbaşkanlardan "uzun bacak" Can B. ile görüşmeye gidiyoruz. onca işinin arasında bizi güleryüzle karşılıyor Can B.. çay-kahveden sonra soru-cevaba geçiyoruz:      

19 Mayıs haftası Hüsnü Paşa haftası ilan edildi
M.B.- site hacklendi mi Can bey?
C.B.- ne hacki?
M.B.- sitedeki Hüsnü Paşa kafalarından söz ediyorum...
C.B.- rahatsız mı oldunuz? 
M.B.- kamuoyu bir cevap bekliyor.
C.B.- bakın, Hüsnü Paşa milletimizin bağrından çıkmış, balkanlar'daki gencecik çocuklara ilham kaynağı olmuş, bu toprakların en büyük değerlerinden biridir. müsaade edin de bu halk onu unutmasın, ansın.
M.B.- efendim, müsaade meselesi değil. kurumsal kimlik...
C.B.- biz Hüsnü Paşa'nın izinden gitme kararıyla yönetime geldik. haaa, Hüsnü Paşa'yı eleştirelim, "şu yanlıştır" diyelim, aksayan yönleri düzeltelim, bunları zaten yapıyoruz, yapacağız, kimse şüphe etmesin. ama laik, demokratik, Hüsnü Paşa ilkelerinden taviz vermeyen anlayışımızı unutmamız da mümkün değildir. aramıza nifak sokmaya çalışanlara tokat gibi cevaplar vermeye devam edeceğiz.
M.B.- takiye yaptığınızı söyleyenler var...
C.B.- analarını da alıp gitsinler...

çalan telefonla söyleşimiz yarıda kalıyor.

sonuçta, bir kısım çıkar çevrelerinin hükümeti yıpratmak üzere yürüttükleri sistemli faaliyetlerin yine ellerinde patladığı anlaşılıyor. hükümet, her zamanki gibi bir adım önce davranıyor. 19 Mayıs haftasını Hüsnü Paşa haftası ilan ederek gelecek kuşaklara da tarihi bir miras bırakıyor...
 


21.05.2014 tarihli müsabaka kayıtları KAPANMIŞTIR

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

15 Mayıs 2014 Perşembe

Tribün Eksperi Abbas / KÖR GÖZÜM PARMAĞINA

Abbas Balaban
Bilen bilir, naçizane, edebiyat kökenli biriyimdir; şiir ve öykülerimle aldığım ödüller evimin özel bir odasında, en kıymetli hazinem olarak, yıllardır bana eşlik ederler.

Elbette edebiyat, amatörü için bile derin bir sezgi, kavrayış gücü ve "sense of humour" icbar eder. Bunu maalesef futbol tüketicisi okurlarımızda bulamayız; futbol ezelden beri, uyandırmaktan çok uyutmaya yönelik bir kültür üretegelmiştir çünkü.

Bazen ben de bunu unutuyorum, edebiyatçı özümün yaratıcılığıyla bir futbol yazısı döktürüveriyorum... O zaman bazı okurlarımdan şikâyet dolu mektuplar alıyorum. "Bazı okurlarım" elbette, hepsi değil, küçük bir kısmı... "Anlamıyoruz" diyorlar... Haklılar. Onlara da kızmıyorum, kızamıyorum...

Geçen hafta, adını vermeden, ama her türlü edebi göndermeyle işaret ettiğim yazımda mevzu bahis futbolcu bozuntusunun Nartallo kılıklı eşbaşkan olduğu kimi okurlarımca ve elbette kendi sınırları dışına çıkmaya karşı aşırı bir tedbir uygulayan Hurşut bey tarafından anlaşılamamış. Açıklamaya da tenezzül etmezdim ama, "yönetimden mi korkuyorsun?" yollu telefonlar alınca, Abbas Balaban'ın kimseden korkmayacağını burada ilan etmek elzem hale geldi.

O nedenle bu hafta da, mevzuya girerken, değineceğim konunun adını baştan yazayım: "Samet"!

Evet, Samet Aybaba:

1977-78 sezonunda İskenderunspor'dan Beşiktaş'a transfer olan Samet Aybaba 11 yıl aralıksız Beşiktaş forması giymiş, bu süreçte 334 maça çıkmış, efsanelik mertebesine yükselmiş kaptanlardan biridir...

Samet Aybaba bu 334 maçta sadece 7 gol atmıştır. Peki nasıl olmuş da, böyle düşük bir istatistikle efsanelik mertebesine ulaşmıştır?

Topla az oynayan, aldığı topu sağındaki, solundaki boş arkadaşlarına aktaran bir futbolcu olarak, nasıl olmuş da 11 sene formasını kimselere kaptırmamış, taraftarın sevgilisi olmuştur?

Çünkü; her şeyden önce, top rakipteyken takımının en önemli kozlarından biri haline gelirdi. Topu kazanmanın zorluğunu, harcanan emeği bildiği için de topu rakibe vermeyi sevmez, boş arkadaşına vermeyi tercih ederdi.

Velhasıl, bir takım oyuncusuydu Samet, gösterişten ve bireysellikten uzak, bütün arkadaşlarına fayda sağlayan bir futbol emekçisiydi. Kendini değil, takımını düşünürdü. Cihangir kültüründe gördüğümüz "karmaşık ama faydasız" soyutluğun aksine, "basit ama yararlı" bir ürün meydana getirdi kariyeri boyunca.

Samet Aybaba 1 maçta Samet olmadı! 11 sene, 334 maç... Hep çalıştı, hep takımına oynadı. Yani öyle kolay değil Samet olmak.

2014 20. hafta puan durumu



14 Mayıs 2014 Çarşamba

14.05.2014 tarihli müsabaka KADROSU ve KAPTANLARI

Bu hafta da 14 kişilik tam katılım idare heyetimiz nezdinde bir memnuniyet yaratmıştır. Bu on dört kişiye ek olarak, uzun vadeli oyuncu ihtiyacımızın karşılanması bakımından iki genç arkadaşımız* kadroya dahil edilmiş ve bu haftaki kadro 16 kişi olarak tanzim edilmiştir.

Ancak kaptanlık çekilişine kadim 14 kişi katılmışlardır ve çekiliş saat 14:30'da, idare binamızda, şahitler ve noter huzurunda yapılmıştır. Aşağıda çekilişin yayınını izleyebilirsiniz:




Bu çekilişe göre, ilk seçme hakkı Kadir Ab'bey de olmak üzere, Kadir ve Cem beyler kaptan seçilmişlerdir. Kadro ve kaptanlar listesi aşağıdaki gibidir.


* Kaptanlar, genç arkadaşlarımız Ulaş ve Samet'i, koşan oyuncular olarak düşünmelidir.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

14 Mayıs 2014 tarihli müsabaka kayıtları KAPANMIŞTIR

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

11 Mayıs 2014 Pazar

Hurşut'ça... / EUROVISION, MFHÖ ya da "BENİ ANLAMADIN YA..."

Hurşut Atamayır
Danimarka'nın başkenti Kopenhag'taydım. "ne işin vardı orada?" diyenlere "siz unutmuş olabilirsiniz ama biz Eurovision'un ne anlama geldiğini asla unutmayız" diyorum.

gençliğimizin Eurovision'u yok tabii artık: bir zamanlar miletçe bir milli maça çıkar gibi hazırlanır; oyuncularımızı, pardon, şarkıcılarımızı milletçe motive eder; "bu sefer tamamdır" derdik.

hiç unutmam, arkadaşlarım Mazhar-Fuat ve Özkan'la birlikte katıldığımız ilk Eurovision'da, sene 85, Diday Diday Day'ı söylemişiz. alkış kıyamet. salon yıkılıyor. yanımızdan gelip geçen "day day" deyip duruyor, gülüyor. biz "oldu bu iş" derken tamamen hakem hataları sonucu 14. olduk.

yılmadık, özellikle Mazhar'la yaptığımız görüşmelerde "bu adamlar bizi anlamadı" dedik, 88 Eurovision'u için yeni bir şarkı yaptık: Sufi. "bu sefer kesin oldu" diyorduk. heyhat, verilmeyen bir penaltı, yine hakem hataları, sonuç: 15.'lik. Avrupa bizi yine anlamamıştı.
grubu ilk kurduğumuzda ismimiz MFHÖ'ydü. ben ayrılınca çocuklar "MFÖ yapsak sana ayıp olur mu" dediler, "yok" dedim. hala bayramlarda, seyranlarda buluşur eski günleri yad ederiz.

bu yenilgilerden sonra ben müziği bıraktım, çocuklar yola devam ettiler. yıllar sonra Eurovision'da başarılı sonuçlar da aldık. ne var ki, tam fitbolumuz gibi yükselişe geçtiğimiz dönemde art arda gelen mağlubiyetler şevkimizi kırdı (artık televizyon bile vermiyor neredeyse bu büyük yarışmayı. ayıptır). "bunları niye anlatıyorsun?" diyen hep oluyor, ben de hep "yazıyı bitir, görürsün" diyorum.

bu hafta bayrampaşa'da iki sabıkalı takım karşı karşıyaydı: bir tarafta ne hikmetse haftalardır tek seçici olup duran Sezar efendi, diğer tarafta motivatör, ağız burun kıran Kemal G.

Kemal G. motivasyon gücüne güvenip şapkadan tavşan çıkarmış ve İnanç'ı sağ beke çekmişti. ancak İnanç, Kemal G.'ye “beni burada oynatırsan benden bu kadar” der gibiydi. zaten Kadir Abbey duvarına toslayıp omuzunu sakatlayınca hem sahaya hem maça dönemedi... ama hocaya da topçuya da sorsan "beni anlamadılar" derler.

Angaralı Kıvanç koşuyor, mücadele ediyor. ama bal yapmayan arı. sorsan, "beni anlamadılar". Müçübey, orta saha-forvet oynayacakmış! sorsan, "beni anlamadılar". uzun bacak Can, "sen oraya sen buraya" bağırır, sorsan, "beni anlamadılar". Erkan efendi zaten anlaşılamıyor. Suat kalede iyiydi ama  bir pozisyonda Hüsnü Paşa'nın ayağını eline veriyordu neredeyse, sorsan, "beni anlamadılar".

ha, onları kimse anlamadı da karşı takımı anlayan oldu mu? yok...

futbol da, futbol yazmak da ciddi iştir efendiler. "beni anlamadılar" olmaz. misal, golleri kaçıracaksın, ondan sonra "beni anlamadılar". yok yaaa! misal, o "Balaban" kaleminle 3 sayfa yazı yazacaksın, ondan sonra "beni anlamadılar". yok yaaa!!!

"beni anlamadın ya ben ona yanıyorum" anca bir Kayahan bestesi olur ki, bizden sonra 90'da Eurovision'a katıldı Kayahan, bizden de kötü bitirdi yarışmayı: 17. oldu. anlayana!!!

8 Mayıs 2014 Perşembe

Tribün Eksperi Abbas / FUTBOL VE FUTBOLCU

Abbas Balaban
Çok gerilerde kalmış üniversite yıllarım geldi gözümün önüne. Toplumsal iş bölümü diye bir konu işliyorduk. Buna göre herkes bir konuda uzmanlaşır, uzmanlaştığı konuda topluma hizmet verir. Daha açıkça, biri bakkal olur, biri mimar; bakkal olan bina yapmaz örneğin.

Neden?

Yaparsa o bina çöker de ondan!

Çökerse içindeki insanlar ölür de ondan!

İnsanlar ölürse, bunun topluma faydası nerede?

Fıkrayı bilirsiniz:

Issız adadayız... Adamın biri ameliyat olacak ama doktor yok. Bir matematikçi, bir bilgisayarcı bir de laz var. Matematikçi kendinden emin: Dalağı çıkarıp kısa bağırsağı uzun bağırsağa eklersek iyileşir diyor. Bilgisayarcı gerek yok diyor, açarız kaparız düzelir diyor. Laz kısmını unuttum.

Kahkahalarınızı duyar gibiyim sevgili okurlar...

Ben de dün maçı izlerken aynen sizin gibi, kahkahalarıma engel olamıyordum. Hele bir pozisyon var ki, gözlerimden yaşlar boşandı, oturduğum koltuktan yere düştüm Allah sizi inandırsın.

Futbol da fena halde hayata benzer derler, sevgili dostlar. İş bölümü diyorduk; futbolun gizemli evreninde de golcü ayrıdır, kaleci ayrı, stoper ayrı... Stoperden orta yapmasını beklemezsiniz, öyle değil mi?

Kaleci gol atmaya çalışırsa, komik görünür. O takım çöker, sevgili dostlar.

Ama daha ileri gideyim: belki hatta, futbolun gizemli evreninden çıkmalıyım. Zira, bir kaleci bile, eninde sonunda topla, futbolla ilgili bir bireydir. Gol atmaya çalışırsa komik duruma düşer, ama futbolun kıstası içinde komik duruma düşer...

Ya mahallenizdeki kasap gol atmaya çalışırsa?

İşte o zaman sizin de benim gibi, gülmekten gözlerinizden yaş gelir, oturduğunuz koltuktan düşüverirsiniz.

2014 19. hafta puan durumu



7 Mayıs 2014 Çarşamba

7.5.2014 tarihli 18. hafta müsabakası: KADRO ve KAPTANLAR

Milletimiz bu hafta da 14 kişilik tam istihdama ulaşmış ve yönetim kurulumuzu sevinç içerisinde bırakmıştır. 14 kişilik katılımın tamamının katıldığı kaptanlık kura çekimi hayli kalabalık bir şahitler grubu önünde ve noter nezaretinde yapılmıştır. Aşağıda, kaptanlar kura çekiminin tamamını izleyebilirsiniz.



Kura çekimi sonunda, kadro ve kaptanlar listesi aşağıdaki şekilde meydana gelmiştir. Tecrübeli kaptanlarımız Sezar (ilk seçim hakkını kazanmıştır) ve Kemal beyler ancak Bayrampaşa tesislerimizde bir araya gelebilecekleri için takımlar maç öncesinde belli olacaktır. Herkese iyi müsabakalar diler, sağlıksız koşulları nedeniyle bu hafta aramızda olamayan tüm futbolcu kardeşlerimize acil şifalar temenni ederiz.


2 Mayıs 2014 Cuma

Hurşut'ça... / BİR SELFİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Hurşut Atamayır
Anadolu Yarımadası'nın batısında, Ege Bölgesi'nin ortasında yer alan; batısında Ege Denizi ve Ege Adaları, güneyinde Aydın, kuzeyinde Balıkesir, doğusunda ise Manisa olan; Latince adıyla Smyrna'da, yani İzmir'deydim.

gençlere minnettarım, "uluslararası yılın en iyi çıkış yapan gazetecisi" ödülüne beni layık görmüşler. hayatım boyunca böyle ödülleri çok aldığım için, 10 bin kişilik salonda sahneye çıkarken duygulanmam sanıyordum. heyhat, İletişimspor blog'da yazarak bu ödülü almanın anlamı çok başkaymış... gençlere yaptığım konuşmada doğruluktan ayrılmamalarını söyleyip, çalışmanın öneminden söz ederek fitbolcularımıza, muhterem Hüsnü Paşamıza, genç yönetimimize değindim. inanılmaz ama gerçek, salondaki hıçkırık sesleri konuşmamı bastırdı. herkes fısıltıyla da olsa İletişimspor mucizesinden bahsediyordu. insanları daha fazla yıpratmamak için konuşmamı kestim. tam sahneden inerken gençler hücum etti. "illa selfi denilen şeyden yapalım" diye tutturdular, "yapalım" dedim, kıramadım. yaptık. 



gençlerle selfi

"bunları neden anlatıyorsun" diyenlere, "oku da gör" diyorum. ödül töreninin ardından ilk uçakla bayrampaşa'ya gelerek maçı izlemeye koyuldum. Müçübey, iki çalım atalım Bahadırbey, Kadir Abbey, Hüsnü Paşa, disko çocuğu Fırat, sakat Suat efendi'den kurulu Arcantinli Cem efendinin takımı başlarda iyi direndi ama Arcantinli'nin kafasındaki oyun planı bir türlü sahaya yansımayınca kaybettiler. çoğu duygusal isimlerden oluşan bu takım, Erkan efendinin bir makine düzeniyle işleyen takımı karşısında bir zaman sonra dağıldı.

aslında bir noktadan sonra maçı takip etmedim zaten. ödül töreninde çektirdiğimiz selfiye bakıp bakıp hislendim. zira tüm dünyanın konuştuğu, gençlerin hayran olduğu bir takımı canlı canlı izliyor, oyuncularla muhatap olabiliyor, "olummmm o öyle mi yapılır", "evladımmm koşsanaaaa", "adam al adam allll" diye bağırıyordum. bu bir ayrıcalık değil miydi? öyleydi...

dediğim gibi duygusal bir insan değilim; nice ihanetlerden, nice yangınlardan geçtik biz. ve fakat o bahar günü, o ödülden sonra hislendim. sadece fitbolun güzelliklerine odaklanmak istedim. tamam fazla bir şey bulamadım belki o ayrı ama odaklandım. sonra düşündüm, bu futbolcuları en sert şekilde eleştiriyoruz, bu yönetime en ağır hakaretleri savuruyoruz ama sonuçta bunlar da bizim çocuklarımız.

tüm bu sebeplerden dolayı en azından bu hafta kimseyi eleştirmiyorum. sadece yönetime sorarak, bir çağrı yapıyorum: bu takım bir selfiyi hak etmiyor mu? 

Tribün Eksperi Abbas / YILDIZIN PARLASIN ÇOCUK

Abbas Balaban
"Oğlan kafayı sıyırdı bey, reklamlar da reklamlar... Sabahtan akşama reklam seyredip evdeki malları sokaktaki çocuklara satmaya çalışıyor. Bu çocuğa bir çare bul!"

Aynen böyle demişti, gül kokulu annesi, 1992 senesinin bir kış gecesi...

Babası da farkındaydı meselenin. Çocuğun ilgisini dağıtmak için çeşitli yöntemler denediler, oyuncaklar aldılar, sonunda varı yoğu bir araya getirip bilgisayar da aldılar ama durum değişmiyordu.

Oğlan gözünü reklamlardan alamıyor, evdeki her şeyi, reklam yapa yapa mahalleliye satmaya uğraşıyordu.

1999 senesinin nisan ayı:

Bir pazar sabahı, babası elinden tutup onu Tophanespor'un yazânesine götürdü. Tophanespor'un başkanı Muhlis Bey o sırada yazânede Samsun sigarasını içiyor, bir yandan takımın teknik direktörü Kamil Bey'le oyuncuların durumunu konuşuyordu.

Baba içeri girdi, başkanın karşısına oturdu.

"Yalvarırım," dedi, "başkanım, hocam, alın bu çocuğu, top oynasın, bir şey yapsın..."

Muhlis bey de, Kamil bey de şaşkındı. Uzun sessizliği bozan Kamil Bey oldu. Nedir bunun adı?

"Erkan!" dedi babası, "eti sizin, kemiği bizim..."

"Gel bakalım Erkan," dedi Kamil Hoca... "Senin boyun uzun, iyi kaleci olur senden..."

İşte böyle başladı Erkan'ın futbol hayatı.

Tophanespor'un yıldız takımından A takımına yükselişi 2000 senesidir. Kalesini başarıyla koruyor, fakat mutlu görünmüyordu.

2011 yılında Tophanespor'dan İletişimspor'a geçti.

Başarılı maçlar çıkardığı halde sıkıntılı görünüyordu. Mutsuzdu. Bir gün Can Bey'e açıldı: "Hocam ben kaleci olmak istemiyorum, oynamak istiyorum, gol atmak, adam sakatlamak istiyorum."

"Dur bakalım," dedi Can bey.

İletişimspor o dönem sol bek mevkiinde LÖmer Bey'i jübileye hazırlıyordu. Yerini doldurmak da mümkün görünmüyordu. Can bey Erkan'ı sol bek mevkiinde başlattı bir Ekim günü. Erkan başarılı bir maç çıkarmış, herkes şaşırmıştı.

O günden sonra Can Bey Erkan'ın her şeyiyle ilgilendi, onun iyi bir sol bek olabilmesi için yemedi yedirdi, içmedi içirdi. Sonunda, Erkan, sol bek mevkiinin değişmezi haline gelmiş, LÖmer beyi bile unutturmuştu neredeyse.

Ve 2014 senesinin 30 Nisan günü, Erkan bey takım kaptanlığına yükseldi. Takımı o alacak, kurguyu o yapacaktı.

Efsane bir takım kurdu. Oyuncuları şahane yönlendirdi ve ilk kaptanlık maçında muhteşem bir galibiyete imza attı.

İletişimspor adına, tebrik ediyorum seni Erkan.

2014 18. hafta puan durumu